Aynadaki kendini değil, kendindeki aynayı görenler,
fiziklerindeki güzelliği ile değil
yüreklerindeki erdemlerle hayat sürenler
beri gelsinler.
***
Bırak atsınlar iftirayı !Ne söylerlerse söylesinler de, sıkılmayan utanmayan onlar olsun.Sen yüreğini geniş tut. Olabildiğince geniş.Varsın en delişmen tayların toynakları parçalasın yüreğini.En yağız atlar, yarış yapsınlar gönlünün sonsuzluklarında.“ Seviyorum! “ Demek; O kadar ucuz, o kadar basit, o kadar dile kolay mı geliyor?“ Seviyorum!” Demek; Bu kadar sorumsuz, bu kadar hesapsız, bu kadar pervasızlık mı gerektiriyor?Halbuki: “Seviyorum!” Demek;En geniş yüreklerin, en geniş otlaklarında, misli görülmemiş depremler meydana getirmez mi sanıyorsunuz?Yani:“ Seviyorum!” demek; Sevgilinin göz bebeklerine dalıp, kendinden geçmek değil midir?“ Seviyorum!” demek; Sevgilinin saçlarını karıştırıp, ona ninniler söylerken hayata veda etmek değil midir?“ Seviyorum!” demek;Sevgiliye ait ne varsa, hepsini sevmek, hepsini tanımak, hepsini görmek değil midir?“ Seviyorum!” demek; Sevgilinin rengine boyanmak değil midir?““Seviyorum” demek;İdam sehpasına boyun uzatmak değil midir?
***
Yoksa;“Seviyorum!” demek;Bakkaldan alınan ucuz çiklet sakızı gibi ağzınızda bir iki geveleyip tükürüp atmak mıdır?“ Seviyorum” demek; Sevgiliyi bir kedi yavrusu gibi, iki sokak öteye bırakmak mıdır?“ Seviyorum” demek; Bir heves uğruna, sevgiliyi gözden çıkartmak mıdır?“Seviyorum” demek; Sevgi umanına dalıyormuş gibi görünüp aldatmak mıdır?Seviyorum” demek; Sevgiliyi ağlatmak mıdır?Yoksa;“Seviyorum” demek ;AŞK’ ın ufkunu daraltmak mıdır?
Böyle sanıyorlarsa sevgiyi, bırakın sevmesinler!
Onlar; iki dakikalık zevkleri uğruna, zağar cinsi köpekler gibi, her gün bir başka av peşinde iz koklayadursunlar;Sen :Gönlünün en geniş otlakların da sevgilinin gözleri ile yüreğini bütünleştirebiliyor musun?Maveraya açılan pencerelerin binlercesinden, binlerce defa, binlerce duyguyu terennüm ettirip, en çirkin halleri bile güzelleştirebiliyor musun?Sen! Milyon yıllık bir cesedin, toprakla bütünleşmiş kemiklerini AŞK ile birleştirebiliyor musun?Derin bakışların altında ki diğer “ Sen”i. tüm çıplaklığın ile sevgilinin önüne serpiştirebiliyor musun?Ya da: dize gelebiliyor musun Aşk’ın önünde lime lime****Bırak onlar, fitne ve fesat üretsinler, Bırak onlar, istedikleri kadar yalan ve iftira uydursunlar,Bırak onlar, Birbirlerinin nefeslerini koklamak uğruna, dillerine gelen ne kadar yalan varsa gerçekmiş gibi anlatsın,Bırak onlar, birbirlerinin kıçlarını yalamak için ne kadar gerçek varsa ırzına geçsinler.Bırak onlar,ucuz çiklet sakızı gibi birbirlerinin sevgisini çiğneyip, çiğneyip tükürsünler.Ve bırak onları sevgi dedikleri “Zan” la sürüm, sürüm, sürünsünler.Sen, yüreğini geniş tut. En cins At’lar dört nala koşsunlar yüreğinin derinliklerin de.Sen geniş ol, sabırlı ol…Her şeyimsin!” dediği insanı“ Bıktım usandım!” diyerek aldatan fahişe ruhlar!;“ Siz oynaya durun sevgi dediğiniz zan ‘la, çiğneye durun ölü etlerinizi!!!”Ben sabırla toplayacağım bu aşk’ın meyvesini…Siz, hazımsızlığın kazurat çukurun da umman sanarak yüze durun, Siz, fahişe duygularınızı sevgi diye yutturun.Ben yüreğimi geniş tutup sabırlı olacağım.Ben yüreğimi soylu At’ların toynaklarına bırakıyorum. Tepelerse onlar tepelesinler yüreğimi. Ben gönül penceremi genişleteceğim daralıp bunalmayacağım.Ne derseniz deyin hep sevgi ile dolu olup, sevgiyle kalacağım…“ Sevmek” geride ne varsa bırakmak değil midir?““ Sevmek “ gemileri yakmak!”değil midir?“ Sevmek” sevgiliye gül atmak değil midir?“ Sevmek” geçici arzuları , tozlu raflara atmak değil midir?Ve en doğrusu:“Sevmek!”:Yüreği arıtmak değil midir?Gel Sıla! Ne olursan ol. Hangi halde, hangi durumda olursan ol gel .Gel , Öyle sarıl, öyle sarıl ki kendin de kaybolasın,Gel, öylesine sarıl ki, Allah tan başkasına yer kalmasın!!!Sıla! Allah sende olduğundan, senden kopamıyorum; Ve Allah bende olduğundan sana tapamıyorum.Gel, koy başını yüreğime, bak neler söylüyor hücrelerim?Yüreğim yangın yeri , söndüremiyorum.Ve seni öyle yaşattım, öyle yaşattım ki kendimde! öldüremiyorum!...
Mehmed Alperen
Friday, 26 June 2009
Mehmed Alperen'ce
Aşk tufandır ,önünde gazeller dayanamaz, yollarında devler devriye gezer. cüceler barınamaz...
Birbirimizi affedecek kadar sevemiyorsak bunun adına sevgi denmez. SEVMEK GEMİLERİ YAKMAKTIR...
Edep insan niyetini düzenler. Ahlak ise edebin dış dünyaya yansımasıdır.. Edepsiz bir kişi ahlaklı da olamaz...
Birbirimizi affedecek kadar sevemiyorsak bunun adına sevgi denmez. SEVMEK GEMİLERİ YAKMAKTIR...
Edep insan niyetini düzenler. Ahlak ise edebin dış dünyaya yansımasıdır.. Edepsiz bir kişi ahlaklı da olamaz...
Sunday, 14 June 2009
Topal Leylek
İnsanlar gelir,insanlar gider.
Bir köşede bekler leylek,
Eyüp'te Bayezid'te Süleymaniye'de.
Bir köşede bekler leylek;
Acıyan kalbi ve olmayan yanıyla...
Bir köşede bekler leylek,
Eyüp'te Bayezid'te Süleymaniye'de.
Bir köşede bekler leylek;
Acıyan kalbi ve olmayan yanıyla...
Thursday, 11 June 2009
Tuesday, 9 June 2009
Sen
Zamanlar içinden göçtüm
Duvarın taşın içinden geçtim
Dağı taşı bıraktım
Sana geldim
Sevgi dolu çocukluğum
Sevgi dolu içim dışım
Babacığım
Kollarına al beni
Ben senin çocuğunum
Zemherir kışlar geçirdim
İliklerim üşüdü
Sıcak adın kucağım
Huzurmarın huzuru
Sevgilerin sevgisi
Adın
Benim adım
Benim huzurum
"Uşşakı katar eyledi aşk içre Muhammed"
Davullar çalınır
Uzaktan
Uzaktan
Sabahın sevinci içimde
Bayramın sevinci içimde
Katar
Katarın içinde
Gözüm açık
Gözüm kapalı
Gözüm kapalı
Götür beni
Götür
Asaf Halet Çelebi
Duvarın taşın içinden geçtim
Dağı taşı bıraktım
Sana geldim
Sevgi dolu çocukluğum
Sevgi dolu içim dışım
Babacığım
Kollarına al beni
Ben senin çocuğunum
Zemherir kışlar geçirdim
İliklerim üşüdü
Sıcak adın kucağım
Huzurmarın huzuru
Sevgilerin sevgisi
Adın
Benim adım
Benim huzurum
"Uşşakı katar eyledi aşk içre Muhammed"
Davullar çalınır
Uzaktan
Uzaktan
Sabahın sevinci içimde
Bayramın sevinci içimde
Katar
Katarın içinde
Gözüm açık
Gözüm kapalı
Gözüm kapalı
Götür beni
Götür
Asaf Halet Çelebi
Thursday, 4 June 2009
Vefa
Bir Hak Dostu bir zaman bakar ki, talebeleri teker teker bırakıp gidiyorlar. Öyle bir vakit gelir ki, tek bir talebesi kalır. Dayanamaz ve sorar o tek talebesine;-Arkadaşların neden gelmiyorlar artık?Talebesi utana sıkıla hali ile cevabı geçiştirmek ister,Hak Dost ısrar edince de anlatır meseleyi.-Efendim, o arkadaşların gözleri manaya açılınca sizin Levh-i mahfuzda Cehennemlikler arasında olduğunuzu gördüler. Bu insana talebe olunmaz diyerek, gittiler. Hak dost çok üzülür ve sorar;-Peki sen neden gitmedin?-Ben de o yazıyı görüyorum. Üzerimde bu kadar emeği olan sizsiniz. Bırakıp gidemezdim, der talebe. Bu vefa ve sadakat karşısında Hak Dost ağlamaya başlar ve der ki,-Ben o yazıyı 40 yıldır görüyorum ama gidecek başka kapı yok ki!Hak Dostun bu inkısarı, 40 yıllık sadakatle birleşince, Levh-i mahfuzdaki "şaki" yazısı silinir ve "said" yazar.
Vefâ, sadece hasların vasfıdır.Nisyan ise hamların... Bedene tutsak olmuş hoyratların nasibi yoktur vefâdan. Gönlümüzün kitabında; Bize bir defa selâm vereni kıyamete kadar unutmayız düstûru kayıtlıdır. Biz dersimizi;Acı hatırasıda olsa taşa bile vefa gösteren ve Uhud bizi sever,biz Uhud'u severiz diyen Rehberi Ekmel'den Kabrimize gelip, bir defa Fatiha okuyanlar kıyamete kadar bizimdir,İmânlarını kurtarmadan ölmesinler, ömürleri boyunca fakirlik görmesinler diye dua eden, hâlâ büyük bir vefayla Üsküdar'da dostlarını ağırlayan Aziz Mahmut Hüdâyîi'den, Ankara mahkemesi esnasında, beraat kararı ile çam dağındaki ağacının kesilmesi arasında bir seçim yapması söz konusu edilince, "Beraat kararını istemem, yeter ki ağacıma dokunmasınlar! diyen Üstad Bediüzzaman'dan almışız. Nice vefâ kahramanının mânevî huzûrunda hürmetle, edeple selâma durmuşuz. Dostlarını daima vefâ ile hatırla! Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen. Kula vefâsı olmayanın Hakk'a vefâsı olmaz. Git ki, vefanın ter ü tâze hüküm sürdüğü yeni bir hayata başla... Haydi daha fazla durma karşımda. Kurşun gibi bir anda al, ellerini benden. Su gibi aksın ellerin ellerimden.Yüreğini yüreğimde, gözlerini gözlerimde bırak da git. Beklemeden, bir kelime bile etmeden git. Canımı canımdan kopar da git. Giderken son bir defa Hakk'ın selâmını esirgeme benden. Arkada kalanın gözü yaşlı olur, yüreği yufka, gönlü ince. Ben, içimdeki korla, bağrımdaki volkanla, öylece dağ gibi arkanda kalayım. Yapayalnız hecelerde kaybolan ben olayım. Sen sağlam adımlarla yarınlara yürürken, yıkılan ben olayım. Gülen sen ol, ağlayan ben. Yeşeren sen ol, sulayan ben. Bana saplansın paslı mızrakların ucu, sana dokunmasın. En çılgın isyanlarını, savaşlarını, sırlarını gittiğin diyarlara götürme. Kötüye dair ne varsa benim yanımda kalsın. Benim avuçlarıma bırak. Ben onları dua dua ak kanatlı kuş gibi göklere uçurayım. Benim payıma; ilâhî dergahtan, ayrılık sahillerinde anıların gönüllü bekçisi olmak düştü. Hak'tan gelene razıyım. Sen geçmişi bana bırak,gözümde toprak,boğazımda diken yaşamaya,bir vefa uğruna dikenlerden harab ve turab olmaya ben zaten razıyım...
Duayla kal,dualar gibi kal,sen hep kal,uzaklarda olsada...
Vefâ, sadece hasların vasfıdır.Nisyan ise hamların... Bedene tutsak olmuş hoyratların nasibi yoktur vefâdan. Gönlümüzün kitabında; Bize bir defa selâm vereni kıyamete kadar unutmayız düstûru kayıtlıdır. Biz dersimizi;Acı hatırasıda olsa taşa bile vefa gösteren ve Uhud bizi sever,biz Uhud'u severiz diyen Rehberi Ekmel'den Kabrimize gelip, bir defa Fatiha okuyanlar kıyamete kadar bizimdir,İmânlarını kurtarmadan ölmesinler, ömürleri boyunca fakirlik görmesinler diye dua eden, hâlâ büyük bir vefayla Üsküdar'da dostlarını ağırlayan Aziz Mahmut Hüdâyîi'den, Ankara mahkemesi esnasında, beraat kararı ile çam dağındaki ağacının kesilmesi arasında bir seçim yapması söz konusu edilince, "Beraat kararını istemem, yeter ki ağacıma dokunmasınlar! diyen Üstad Bediüzzaman'dan almışız. Nice vefâ kahramanının mânevî huzûrunda hürmetle, edeple selâma durmuşuz. Dostlarını daima vefâ ile hatırla! Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen. Kula vefâsı olmayanın Hakk'a vefâsı olmaz. Git ki, vefanın ter ü tâze hüküm sürdüğü yeni bir hayata başla... Haydi daha fazla durma karşımda. Kurşun gibi bir anda al, ellerini benden. Su gibi aksın ellerin ellerimden.Yüreğini yüreğimde, gözlerini gözlerimde bırak da git. Beklemeden, bir kelime bile etmeden git. Canımı canımdan kopar da git. Giderken son bir defa Hakk'ın selâmını esirgeme benden. Arkada kalanın gözü yaşlı olur, yüreği yufka, gönlü ince. Ben, içimdeki korla, bağrımdaki volkanla, öylece dağ gibi arkanda kalayım. Yapayalnız hecelerde kaybolan ben olayım. Sen sağlam adımlarla yarınlara yürürken, yıkılan ben olayım. Gülen sen ol, ağlayan ben. Yeşeren sen ol, sulayan ben. Bana saplansın paslı mızrakların ucu, sana dokunmasın. En çılgın isyanlarını, savaşlarını, sırlarını gittiğin diyarlara götürme. Kötüye dair ne varsa benim yanımda kalsın. Benim avuçlarıma bırak. Ben onları dua dua ak kanatlı kuş gibi göklere uçurayım. Benim payıma; ilâhî dergahtan, ayrılık sahillerinde anıların gönüllü bekçisi olmak düştü. Hak'tan gelene razıyım. Sen geçmişi bana bırak,gözümde toprak,boğazımda diken yaşamaya,bir vefa uğruna dikenlerden harab ve turab olmaya ben zaten razıyım...
Duayla kal,dualar gibi kal,sen hep kal,uzaklarda olsada...
Subscribe to:
Posts (Atom)