Mustafa Ünal |
Ortaokul öğrencisi iken çok sevdiğim Fen Bilgisi öğretmenim sınıftakilere teker teker hangi gazeteyi okuyorsun diye sorana, sıra bana geldiğinde ise Zaman diyene kadar, bir gazetenin ne kadar ürperti verebilecek bir neşriyat olabileceğini farketmemiştim. Çağdaş ve gerçekten beni çok seven bir öğretmen olarak bu durumu ciddiye alıp ders arasında beni idare odasına davet edip durumun vahametini algılamaya, hangi saik ile 'o' gazeteyi okuduğumu derinlemesine tahlil etmeye çalışıyordu. Ecevit şapkalı, çirkin kral edalı babamı, Ortadoğulu hristiyan bir aile kızı annemi görünce merakı daha da çok derinleşmişti neden 'o' gazete diye. Babam çok gazete okuyordu ve gazetelere çok para veriyordu ile izahatı ile kapandı fasıl. 1998 yılında, İstanbul'un fikir suçundan mahkum ve mağdur belediye reisi için 'Bu şarkı Burada Bitmez' deyip gözyaşı döküyorduk Ahmet Kaya'nın mapushane şarkılarıyla Zeytinburnu'nda. Anakin Skywalker daha 8 yaşında çocuktu. Qui-Gon ve Obi Wan çok ümit bağlamıştı ona. 2010 senesine eriştiğimde Londra'da büyük bir mutlulukla ortaokulda okuduğum gazetenin temsilcisiydim. Bir taraftan İngiliz siyasetinin satırbaşlarını özetlerken diğer yandan Türkiye Cumhuriyeti bakanlar kurulu üyelerinin Londra seyahatlerini takip ediyordum. Türkiye'nin başkentinden Londra'ya uzanan elini, himmetini, şefkatini daim üzerimde hissettiğim biri vardı hep Mustafa Ünal.Mustafa ağabey Ankara'da farklı mahallelerin sakinlerinin, örnek insanlığı ve dostluğuyla sitayişle bahsettiği ender şahsiyetlerden biriydi. Londra'ya gelen Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanların heyetlerine çoğunlukla gazetenin merkezinden Mustafa ağabey veyahut Ekrem ağabey katılırdı. İsmail Küçükkaya'nın ifadesiyle Ekrem Ağabey camiada sayılır, Mustafa Ünal bir arkadaş olarak çok sevilirdi. Hakan Çelik'in 2012 senesinde dediği gibi 'Fotoğraf kullanımı ve sayfa düzeninde bir referans olan Zaman’ın başarısında Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal’ın büyük katkısı vardı. Dumanlı, gazeteciliğe akademik titizlikle yaklaşan ve gazetesine saygınlık kazandıran bir isim. Mustafa Ünal, Türkiye’de siyasi ve toplumsal dinamikleri çok iyi takip eden, önemli bir gazetecidir çok kıymetli bir dosttu'
AB eski Bakanı Egemen Bağış bir kaç defa geldiği Londra'da hep Mustafa Ünal ağabeyi de heyetine dahil olmasını özellikle istemişti ve dostluğunu izhar ederek iftihar ederdi. Çok sonrasında okudum Metehan Demir'i suçladığını Mustafa Ünal ve Adem Yavuz Arslan ile dostluğundan ötürü.
Ankara temsilcilerinin ve genel yayın yönetmenlerinin birçoğu ile işte bu resmi Londra programları vesilesi ile tanıştım. Bakanların resmi programı biter bitmez Mustafa ağabeyin yeraldığı gezilerde hemen herkes ondan bir yemek, çay-kahve, yürüyüş vesilesiyle bir gayriresmi program organize etmesini beklerdi. 'Mustafa yoksa gelmem', 'Mustafa varsa gelirim' cümlesi adiyattan bir cümleydi bu gezilerde. Emma Goldman'ın 1917'de Jüriye Hitabında aktardığı meşhur bir anekdot vardır. Köleliğin devamı ve fakir Meksika'ya karşı savaş için vergi ödemeye reddedip hapsedilen David Thoreau'yu ziyaret eden Ralph Waldo Emerson 'David sen niye içerdesin' diye sorar, Thoreau ise 'Ralph Sen niye dışardasın' diye cevap verir. Mustafa ağabey hatırı sayılır bir kalem erbabı olmasının yanı sıra, zarif ruhlu bir nezaket insanıdır. Hayatında Nazım Hikmet'ten Cahit Zarifoğlu'na kadar mısraların ve antika gramafonundan duyulan klasik Türk Musikisi ve halk müziği eserlerinin izi vardır. O Türkiye toplumunun tamamını anlamaya azmetmiş duyarlı bir insandır. Defaatle Merhum Erdal İnönü'yü hayırla yadeder. Onun temel özgürlüklerden tavrını takdir ederken de; 1991 seçimlerinde Leyla Zana'lı, Hatip Dicle'li HEP'i Meclis'e taşıyan ve mecliste çözüm arayan iradesini överken de hep adaleti, içtimai huzuru ve eşitliği nazara verir. Darbeye ve darbecilere karşı tavrı hep nettir. Meşkuk bir hükümle Ankara Temsilcisi olduğu gazeteye yapılan taarruz ve ilhakı da darbeye benzetir ve yine modern hukuka rücuyu salık verir. Gazetecilik dışında hiçbir amel ile iştigal etmemiş, yazmak ve konuşmak dışında tek bir eylemi olmadan mahkumiyet yazgısına dünden razıdır. Demokratikleşme ve AB yolunda sivil insiyatifin güçlenmesi için ülke adına menfaat olarak gördüğü AKP'yi desteklemiş ve dostane uyarılarını ise görüşmelerinde dile getirme yolunu tercih etmiştir. Maalesef yayıncılık olarak büyük hatalar yaptığımız temel haklar ve özgürlüklerden yana safımızı tam belirleyememenin vicdanımızdaki azabıdır asıl mahkumiyetimiz. Shakespeare tabiriyle ifade edersek Mustafa ağabeyin tek günahı aşktır, birisinin erdemi ise nefrettir. Martin Nieomoller duyduğu pişmanlıktır ancak Mustafa ağabeyin pişmanlığı ve günahı. Hitler'in kişisel kininin tutuklusu olarak 8 yıl hapsedilmiştir. Nieomoller'in içindeki pişmanlık 1932 yılında Almanya'nın menfaati için Hitler'i desteklemesiyle başlar. Nazilerin ırkçı,ayrımcı Aryan Paragrafına 1936'da ilk fikri muhalefetini gösterdiğinde Yahudi ırkından olup Hristiyan dinine müntesip olanların haklarını zikretmeyi kafi görür.Yahudi ırkından olup Yahudi dinine müntesip olanlara yönelik gasb ve tasallut ilgili çok bir şey söylemez. Fikri muhalefet Totaliter, Otoriter ve despot rejimlerde hükmü malum bir cürümdür. Vatana ihanet, hükümeti yıkmaya teşebbüş edecek eylemleri planlamak vesaire vesaire. 8 yıllık çileli esaret ve vicdanın sancısı Niemoller'e tarihi sözlerini söyletmiştir:
“Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.
Sosyal demokratlar için geldiklerinde sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü Yahudi değildim. Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
Amerikan Soykırım Müzesi hakperest bir dost olarak gördüğü Niemoller'in sancısını levhalaştırmıştır ve özrünü kabul etmişlerdir.
Mustafa ağabeyi en son 2013 yılında eylül ayında Ankara'da ziyaret ettiğimde sağolsun o meşhur gramofonu ile koleksiyonundaki plaklardan önce bir müzik ziyafeti vermişti.Sonrasında yine 'Mustafa yoksa gelmem', 'Mustafa varsa gelirim' diyen Ankara gazetecilerinin bir kısmı ile buluşmuştuk. 2013'te Zaman Gazetesi'ndeki görevimden ayrıldıktan sonraki bu veda ziyaretimin ardından tekrar yüzyüze görüşmek nasip olmasa da çeşitli vesileler ile telefonda görüşüyorduk. O hep bir ağabey gibi halimi, hatrımı, iş durumlarımı sorar, ümitvar olmamı tavsiye ederdi. Ankara'daki şimdiki mimsiz medeniyetin adaletinin gadrini çeken emekçilere Londra'ya gitme tavsiyesinde bulunmuştu beni referans verip. Bayram Kaya, Emre Soncan acaba paramız yetermi yüksek lisans yaparken iş bulabilirmiyim diye istişare ederken bu hain darbe girişimi gerçekleşti. 2016 yılında yaptığımız yazışmalara baktığımda aynı zalimliğinin esaretinde ki Ayşenur Parıldak ve yine gazeteci eşi için şayet Londra'ya gelirlerse manevi destek olmamı da özellikle rica etmişti. Bende ısrarla soruyordum bir taraftan 'ağabeyim siz neden yurtdışına çıkmıyorsunuz', Niemoller gibi kişisel bir kinin esiri olma ihtimalini hatırlatarak, o ise; 'kaçtı gitti dedirtmem' burada halim 'iç güveysimden hallice, oksijenim çok azaldı' ama 'sen dua et bana' demişti. Hayatı boyunca darbeye hayır demiş Mustafa ağabey üç kere ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanıyor bir tweet yüzünden. Tıpkı 'Moskova'da bir Centilmen' kitabının kahramanı Rostov gibi yazdığı şiirle bolşevik devrimine karşı çıktığı iddiasıyla müebbetle yargılanır ve mahkum olur. Şiiri neden yazdığını sorar özel yetkili hakim Vyshinsky. Rostov ise 'yazılmak zorundaydı yazıldı şiir' diye karşılık verir. Mustafa Ağabey Yarına Bakış'taki ilk yazısında 'Yazmak Acılarımı Hafifletiyor' demişti. Rostov'a nasıl yazdığını sorar hakim o ise 'birdenbire yazmak ihtiyacı hissettim sabah uyanır uyanmaz çalışma masama gidip oturdum' der. Son yazısında Mustafa Ağabey ise 'Yazı için küçük bir tablet yeterli. Hatta maharetli eller için akıllı telefon dahi kâfi. Ama çay dünün de bugünün de vazgeçilmezi. Masanın bir köşesinde duracak. Beyin damarları onsuz açılmaz' dediği gibi. Star Wars:Sith'in İntikamı'ndaki Obi Wan Kenobi'nin hayalkırıklığıdır Mustafa ağabeydeki sadece. 'Ne kötü bir final. Bugün AKP zindanları masum insanlarla dolu. Yüzlerce, binlerce kişi. AK Parti, AKP’ye dönüşerek adını tarihe altın harflerle yazdırma fırsatını heba etti. Hem kendine yazık etti hem de ülkeye… 'derken. 'Ne dünyevî hukuk ne uhrevî hukuk bu kayyım uygulamasına asla cevaz vermez. Kayyım ve yöneticilerinin vay haline.' derken de yine hukuk diyordu ağırlaştırılımış müebbet için tek koydukları delil 'Gör bak neler olacak' derken de ümit dışında bir şey söylemiyordu aslında.Yazarı, fikir sahibini mahkum edebilecek tek merci vicdanıdır. Fakat neler gördü bu modern çağda gözlerimiz ne zalimliklere tanık olduk. Sezai Karakoç'un dediği gibi
'Zalim kelimesinin gözbebeği
İnsan değil alet
Aletin aleti
Kör
- Tanrı onlarsız değil
Ama onlar – Tanrısız'
Mustafa ağabeyin Yarına Bakış'taki yazısını bitirdiği gibi bitsin bu fasıl 'Bize son durak Karacaahmet" ve “Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız.”
http://www.kronos.news/tr/mustafa-unal-nieomollerin-duydugu-pismanlik/